Yasak delil kavramı ve daha geniş anlamda hukuka aykırı delil kavramı, hukuk normlarına, kurallarına aykırı elde edilmiş olan her türlü delil olarak tanımlanabilir. Bu hukuka aykırılık sadece ülkede hâlihazırda uygulanan yasalar ve ilgili mevzuat değil evrensel ve uluslar üstü düzeyde geçerli olan hukuk kurallarıdır. Nitekim Anayasa Mahkemesi 22.06.2001 tarihli kararında : “Hukuka aykırılık en başta hukuk sistemimiz içinde yürürlükteki tüm hukuk kurallarına aykırılık anlamına gelir. Bu çerçeve içinde, anayasaya, usulüne uygun olarak kabul edilmiş uluslararası sözleşmelere, kanunlara, kanun hükmünde kararnamelere, tüzüklere, yönetmeliklere, içtihadı birleştirme kararlarına ve teamül hukukuna aykırı uygulamaların tümü hukuka aykırılık kavramı içinde yer alır” Hukukun genel ilkelerini kabul etmenin hukuk devleti için zorunlu olduğunu ve bunu yasakoyucu tarafından bile ortadan kaldırılamayacağını belirterek anayasa, yasa ve içtihadı birleştirme kararı gibi ulusal mevzuat ve kuralların yanında uluslararası sözleşmelerden doğan yükümlülükler ve hatta hukukun genel kabul gören ilkelerini de bir hukuk devleti açısından bağlayıcı kabul etmiştir.
Yani “hukuka aykırılık”, “yasaya aykırılıktan” daha geniş bir anlama sahiptir, dolayısıyla da kişilerin temel hak ve hürriyetlerine ilişkin evrensel hukuk ilkelerine aykırılık bulunup bulunmadığı gözetilmeli ve aykırılığın varlığı halinde hukuka aykırılığın mevcudiyeti kabul edilmelidir. Ulusal mevzuatlarla açıkça yasaklanmış yöntemlerle elde edilen deliller hukuka aykırı olduğu gibi açık bir yasaklama olmasa da ilgili kurallara aykırı biçimde elde edilen deliller de hukuka aykırıdır. Ülke mevzuatındaki kuralların sessiz kaldığı hallerde uluslararası / evrensel kurallara aykırılık oluşturan yöntemlerle ulaşılan delilleri de hukuka aykırı kabul etmek bir hukuk devleti açısından zorunludur.
Anayasanın 38/6 maddesinde, “Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez” denilmektedir.
5271 sayılı CMK’nin 206. maddesinin (2) fıkrasının [a] bendinde, delilin, kanuna aykırı olarak elde edilmesi halinde reddedileceği ifade edilmektedir.
Konunun özünü kavramak adına ceza muhakemesi hukukunun en önemli ilkelerinden olan “delillerin serbestliği” ve ayrıca “hukuka aykırı yöntemle elde edilen delillerin kullanılması” konuları üzerinde durulması gerekmektedir.
İstikrar kazanmış yargı kararlarında vurgulandığı ve öğretide de ifade edildiği üzere, ceza muhakemesinin amacı usul kurallarının öngördüğü ilkeler doğrultusunda maddi gerçeğin her türlü şüpheden uzak biçimde kesin olarak belirlenmesidir. Maddi gerçeğe ulaşılmasında kullanılan araç delillerdir. Ceza Muhakemesi Kanununun “Delilleri takdir yetkisi” başlıklı 217. maddesinin ikinci fıkrasındaki; “Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir” şeklindeki hükmüyle, ceza muhakemesinde kullanılacak delillerin hukuka uygun bir şekilde elde edilmesi gerektiği açıkça belirtilmiş ve “delillerin serbestliği” ilkesine de vurgu yapılmıştır. Buna göre bütün deliller hukuka uygun olarak elde edilmeli ve değerlendirilmelidir.
Ceza muhakemesinde bir hususun hangi delille ispat olunacağı konusunda sınırlama bulunmayıp, yargılamayı yapan hakim, hukuka uygun şekilde elde edilen delilleri kullanmak suretiyle, sanığın aleyhine olduğu kadar lehine delilleri de araştırıp değerlendirerek, her türlü şüpheden arınmış bir neticeye ulaşmalıdır. Dolayısıyla yargılamaya konu olayın açıklığa kavuşturulması ve maddi gerçeğin bulunabilmesi için ispat amacıyla kullanılan her araç delil olarak kabul edilmiştir. ANCAK MADDİ GERÇEK, HER NE PAHASINA OLURSA OLSUN DEĞİL, HUKUK KURALLARI İÇERİSİNDE, ŞÜPHELİ VE SANIĞIN HAKLARI KORUNARAK ARAŞTIRILMALIDIR.
Ceza Muhakemesi Kanununun 206. maddesinin ikinci fıkrasının a bendinde; ortaya konulmak istenen delilin kanuna aykırı olarak elde edilmesi halinde reddolunacağı belirtilmiş, 217. maddesinin ikinci fıkrasında ise, “yüklenen suçun, hukuka uygun olarak elde edilmiş her türlü delille ispat edilebileceği” hüküm altına alınmıştır. Madde metninden anlaşılacağı üzere, hukuka uygun olarak elde edilmeyen deliller, ceza yargılama sistemimizde ispat aracı olarak kullanılamayacaktır. CMK’nun 230/1. maddesi uyarınca, hükmünün gerekçesinde delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan veya reddedilen delillerin belirtilmesi, bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi zorunludur.
Ceza muhakemesinin amacı olan maddi gerçeğe ulaşabilmek için, delil elde edilmesi aşamasında şahsi ve toplumsal değerlerin korunması da gereklidir. Kanun koyucu bu amaçla, delil serbestliği ilkesine, öğreti ve uygulamada “delil yasakları” olarak adlandırılan bir takım sınırlamalar getirmiştir. Delil yasakları; “delil elde etme” ve “değerlendirme” yasakları olarak ikiye ayrılmaktadır. Delillerin elde edilme şekline ilişkin yasaklara “delil elde etme yasakları”, hukuka uygun olarak elde edilmiş bulunsa bile bir delilin yargı mercilerince ortaya konulup değerlendirilebilmesine ilişkin yasaklara ise “delil değerlendirme yasakları” denilmektedir.
‘’DELİL ELDE ETME YASAĞINA’’ ÖRNEKLER
– İfade alma ve sorgunun yasak usullerle gerçekleştirilmesi mesela şüpheli/sanığın ifade veya sorguda elde edilen beyanı bir delildir. Ancak bu beyan yasak sorgu yöntemleriyle elde edilmişse delil olarak kullanılamaz.
– İletişimin denetlenmesi de bir delil elde etme yöntemidir. Ancak bu tedbirin uygulanabilmesi için kural olarak sulh ceza hâkiminden, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde ise savcıdan karar alınması gerekir. Eğer gecikmesinde sakınca bulunmayan bir halde savcının kararıyla veya hiç karar alınmadan dinleme yapılırsa iletişimin denetlenmesi ile elde edilen bilgiler hukuka aykırı delil niteliğinde olur ve yargılamada kullanılamaz.
– Bir suçun işlenmesini önlemek için, önleme amaçlı arama, iletişimin denetlenmesi gibi tedbirlerden elde edilen bilgiler delil olarak kullanılamaz. Örneğin, kontrol noktasında arabaların durdurulması, adli değil önleme araması niteliğindedir. Böylesi bir aramada elde edilen şeyler de ceza yargılamasında delil olarak kullanılamaz.
– Tanıklıktan çekinme hakkı olanlara bu hakkın hatırlatılmaması.
– Aramanın herhangi bir karara dayanmadan yapılması.
– Ses veya görüntülerin montajlanması.
‘’DELİL DEĞERLENDİRME YASAĞINA’’ ÖRNEKLER
– Tanıklıktan çekinen şahidin önceki ifadelerinin okunamaması.
– İletişimin denetlenmesi sırasında tesadüfen elde edilen delillerin CMK’nın 135/6 ncı maddesinde sayılanlar dışındaki bir suçun soruşturma ve kovuşturulmasında kullanılamaması.
Bahse konu yasakların temelinde, ‘’hak’’ elde etme uğruna haksızlıkların oluşmasına sebebiyet verilmemesi arzusu yatar. Konumuzu özetler mahiyetteki “ZEHİRLİ AĞACIN MEYVESİ DE ZEHİRLİDİR” sözü net biçimde yasak delil kavramını açıklar niteliktedir.
Yasak deliller sadece yargılama makamı için getirilmiş bir sınırlama değildir. Doğal olarak iddia ve savunma makamları için de yasak delillerden bahsedilir. Örneğin, soruşturma aşamasında yasak yöntemlerle elde edilen ifade, şüphelinin rızası bulunsa dahi ceza muhakemesinde kullanılamaz. Aynı şekilde iddia makamı da işkence ile elde edilen delile iddianamede yer veremeyecektir.
Sonuç olarak yukarıda anlattığımız ifadeler ışığında yasak delillerin değerlendirilmesinde avukatın önemi inkar edilemez niteliktedir. Örneğin bu bağlamda mahkeme, hüküm kurarken CMK’nın 230/1 . maddesi uyarınca duruşmada tartıştığı delillere dayanarak hüküm kurmak zorunda olduğundan, yukarıdaki ve sair yasak delilleri dikkatle ayıklaması gerekmektedir. Avukat, kendi araştırmaları neticesinde elde ettiği delillerle veyahut da halihazırda elde edilmiş delillerin ayrıntılarındaki hukuksuzluklarla birçok delilin hukuka aykırı yöntemlerle elde edildiğini veya değerlendirildiğini kanıtlayıp ilgili yasak delilin devre dışı kalmasını sağlayabilecektir. Yasak delile dayanılarak hüküm kurulmuş olsa bile, avukat hukuki nosyonunu konuştururak ilgili kanun yollarında hükmün bozulmasını sağlayabilecektir. Avukat aracılığı ile süreçteki hukuksuzluklar denetlenerek olası hak ihlallerinin önüne geçilebilecektir.
Her hakkı saklıdır. Bu yazı içeriğinde yer alan bilgiler, eteysehukuk.com a atıf yapılmaksızın kullanılamaz. Atıf yapmadan, kısmen veya tamamen alıntı yapılması halinde ilgililer hakkında hukuki ve cezai yollara müracaat edilecektir.