Ceza yargılamasında delillerin tartışılmasında avukatın rolü başlığını ele almadan evvel avukatlık, ceza yargılaması hukuku ve delil kavramlarını kısaca ele almak yerinde olacaktır.
Avukatlık mesleği adaletin tesis edilmesinde zorunlu bir unsurdur. Avukatlık, yargının üç sacayağından biri olan bağımsız savunmayı temsil eder. Nitekim avukatlık, 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 1. maddesinde şöyle tanımlanmıştır: ‘’Avukatlık, kamu hizmeti ve serbest bir meslektir. Avukat, yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı serbestçe temsil eder.’’ Yine avukatlık Ana Britannica Ansiklopedisi tarafından benimsenen tanımda ise, “Avukat hukuki sorunlarda görüş bildirmek, hukuki belgeleri düzenlemek, resmi dairelerde ihtilaflı işleri izlemek, mahkemeler ve hakem kurulları önünde gerçek ve tüzel kişilere ait hakları savunmak, yasaların ve hukuk kurallarının yargı mercileri ve öteki resmi mercilerce tam olarak uygulanmasına yardımcı olmak üzere hukukçuluk mesleğini yerine getiren kimse’’ şeklinde tanımlanmıştır.
Ceza yargılaması (muhakemesi) hukuku, bir suçun işlenmesinden sonra uygulama alanı bulan ve ilgili suça ilişkin muhakemenin ne şekilde yapılacağına yönelik kuralları ihtiva eden bir hukuk dalıdır. Ceza yargılamasının temel ilkelerinden biri olan çelişme ilkesinin bir sonucu olarak ceza yargılamasının amacının özünde, adli yollarla tez ve antitezlerin çatıştırılması neticesinde yargılama makamı tarafından maddi gerçekliğe adli yollarla ulaşma gayesiyle neticede bir sentez olan karara varmaktır. Maddi gerçekliğe adli yollarla ulaşabilmenin yegane yolu ise iddia olunan fiilin işlenip işlenmediğine yönelik yürütülen ispatlama faaliyeti çerçevesinde mümkün olabilir ki bu da ancak delil veya delillerle sağlanabilir.
Delil kelimesi kısaca gerçeğe ulaştıran iz şeklinde tanımlanabilir. Ceza yargılaması failin suçu işleyip işlemediğine yönelik basit bir şüpheyle başlar ve failin suçu işlediğinin sabit olması neticesinde mahkumiyet hükmüyle nihayete ermiş olur. Temel cezalandırma ilkelerinden biri olan şüpheden sanık yararlanır ilkesi ve akabinde AİHM kararlarında sıkça yer aldığı üzere masumiyet karinesi gereği suçun fail tarafından işlendiği şüpheden uzak olarak ortada olmadıkça kimse suçlu olarak vasfedilemeyecek ve kişi hakkında mahkumiyet kararı verilemeyecektir. Bu sebeple delillerin ortaya konması, delillerin değerlendirilmesinde hangi usulün izleneceği, hangi delillerin hükme esas alınıp hangilerinin alınamayacağı konuları öneme haiz olup, inceleme başlığımız olan ceza yargılamasında delillerin tartışılmasında avukatın fonksiyonu çerçevesinde değerlendirileceklerdir.
Türk hukuk sisteminin ceza yargılamasında nihai amaç olan adli yollarla maddi gerçeğe ulaşma düşüncesiyle kanun koyucu, yargılamaya bütün sujelerin katılımı öngörülmüş olup yeterli suç şüphesiyle soruşturulmaya başlanılıp iddianamenin kabulüne kadar süren evre olan soruşturma evresinde delilleri toplama görevini CMK 174/1/b ve CMK 160/2 maddeleri uyarınca savcıya, iddianamenin kabulüyle başlayıp mahkumiyet evresine kadar süren evre olan kovuşturma evresinde ise delilleri toplama görevini mahkemeye vermiştir. Mahkumiyet hükmünün kurulabilmesi için objektif isnadiyet ilkesi gereği isnat edilen fiil ile failin arasındaki objektif bağın bulunmuş olmasına yani failin fiili işlediğine yönelik delillerin açıkça ortaya konulmuş olması gerekmektedir. Ceza yargılamasında delil serbestisi ilkesi geçerli olup bu ilke her şeyin delil olabileceği düşüncesine ve hakimin vicdani kanaatine göre delilleri değerlendirebilmesine dayanmaktadır. Bu ilkeye yasa koyucu CMK 217. maddesiyle ile bir sınırlandırma getirmiştir. Nitekim ilgili maddenin birinci fıkrasına göre ‘’Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir.’’ şeklindeki hükmüyle ancak ve ancak duruşmaya getirilen delillerin değerlendirilebileceğini öngörmüş ve ilgili maddenin ikinci fıkrasındaki ‘’yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.’’ hükmüyle de ancak ve ancak yasak olmayan delillerin hükme esas alınabileceğini öngörmüştür.
Bir delilin hükme esas alınabilmesi için ilgili fıkralar gereği delilin duruşmaya getirilerek tartışılmasına ve yasak olmayan delillerle delillerin elde edilmiş olmasına bağlıdır.
İlgili mevzuat incelendiğinde:
CMK’nın duruşma hazırlığı başlığı altında düzenlenmiş olan ‘’Sanığın savunma delillerinin toplanması istemi Madde 177.- (1) Sanık, tanık veya bilirkişinin davetini veya savunma delillerinin toplanmasını istediğinde, bunların ilişkin olduğu olayları göstermek suretiyle bu husustaki dilekçesini duruşma gününden en az beş gün önce mahkeme başkanına veya hâkime verir. (2) Bu dilekçe üzerine verilecek karar, kendisine derhâl bildirilir. (3) Sanığın kabul edilen istemleri, Cumhuriyet savcısına da bildirilir. Çağrılması reddedilen tanığın ve uzman kişinin doğrudan mahkemeye getirilmesi Madde 178.- (1) Mahkeme başkanı veya hâkim, sanığın veya katılanın gösterdiği tanık veya uzman kişinin çağrılması hakkındaki dilekçeyi reddettiğinde, sanık veya katılan o kişileri mahkemeye getirebilir. Bu kişiler duruşmada dinlenir.’’ hükümleri mevcuttur.
CMK’nın duruşma başlığı altında düzenlenmiş olan ‘’Doğrudan soru yöneltme MADDE 201. – (1) Cumhuriyet savcısı, müdafi veya vekil sıfatıyla duruşmaya katılan avukat; sanığa, katılana, tanıklara, bilirkişilere ve duruşmaya çağrılmış diğer kişilere, duruşma disiplinine uygun olarak doğrudan soru yöneltebilirler. Sanık ve katılan da mahkeme başkanı veya hâkim aracılığı ile soru yöneltebilir. Yöneltilen soruya itiraz edildiğinde sorunun yöneltilmesinin gerekip gerekmediğine, mahkeme başkanı karar verir. Gerektiğinde ilgililer yeniden soru sorabilir.’’ hükmünde de görüldüğü üzere avukatın doğrudan soru sorabilmesi ilkesinin olaya daha iyi uygulanması sağlanmakta ve neticede deliller üzerindeki soru işaretleri taraflar nezdinde azalma imkanı bulunabilmektedir.
Kanunun devamında düzenlenmiş olan Kanunun Delillerin Ortaya Konulması ve Tartışılması Delillerin ortaya konulması ve reddi başlığı altında düzenlenen CMK madde 206/1 gereği sanığın sorguya çekilmesinden sonra delillerin ortaya konulmasına başlanır ve devamen 2.fıkrada kanun koyucu ortaya konulması istenilen bir delilin hangi hâllerde reddolunacağı düzenlemiş olup bu durumlar ‘’ a) Delil, kanuna aykırı olarak elde edilmişse b) Delil ile ispat edilmek istenilen olayın karara etkisi yoksa c) İstem, sadece davayı uzatmak maksadıyla yapılmışsa ‘’ hükümleridir. Özellikle c maddesi incelendiğinde, hakimin bu maddeyi nazara alarak istemi reddettiğinde sağlam bir gerekçesinin olması gerekecektir. Örneğin yerel mahkemede hükmün açıklanacağı duruşmada dışarıda hazır bulunan tanığın çok önemli bir gerekçe gösterilmeden dinlenilmemesi, CMK’nın ilgili 222. maddesinde öngörülen duruşma tutanağına geçirilme şartının oluşmasıyla bozma sebebi yapılabilecek olup delillerin değerlendirilmesinde avukatın etkin bir işleve sahip olduğunun apaçık bir örneğidir. Mezkur başlık altında devamen ‘’Dinleme ve okumadan sonra diyeceğin sorulması Madde 215.- (1) Suç ortağının, tanığın veya bilirkişinin dinlenmesinden ve herhangi bir belgenin okunmasından sonra bunlara karşı bir diyecekleri olup olmadığı katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine sorulur. Delillerin tartışılması Madde 216. – (1) Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir. (2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafii ya da kanunî temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir. (3) Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir.’’ hükümleri mevcuttur. Bu hükümler çerçevesinde avukatın delillerin değerlendirilmesindeki rolü ele alındığında, yargılamanın seyrini gerek delillerin hukuka aykırılığının ileri sürülmesi noktasında, gerekse delillerin duruşmada tartışılması açısından doğrudan etkileyebildiğini söylemek mümkündür. Bu yetkiler de avukata, davanın usulen doğru işleyip işlemediğini kontrol ederek gerektiğinde itiraz etme gücü vermektedir.
Her hakkı saklıdır. Bu yazı içeriğinde yer alan bilgiler, eteysehukuk.com a atıf yapılmaksızın kullanılamaz. Atıf yapmadan, kısmen veya tamamen alıntı yapılması halinde ilgililer hakkında hukuki ve cezai yollara müracaat edilecektir.